Türkiye, Esenyurt Belediyesi'nde yaşanan kayyım tartışmaları ile önemli bir dönemeçte. Görevden alınan Belediye Başkanı Ahmet Özer'in açtığı dava, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarıyla daha da kritik bir hal aldı. Gözler şimdi mahkemeden çıkacak kararda!
Esenyurt'ta Kayyım Krizi: Ahmet Özer'den Hukuk Çağrısı
Esenyurt Belediyesi, Türkiye'de batı illerinde kayyım atanan ilk belediyelerden biri olarak dikkat çekiyor. "Terör" suçlamasıyla görevden alınan seçilmiş Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer'in açtığı iptal davası, İstanbul 9. İdare Mahkemesi'nde görüldü. Duruşma, hukuki boyutunun yanı sıra siyasi ve toplumsal açıdan da büyük önem taşıyor.
Ahmet Özer, mahkemedeki savunmasında sürece ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. PKK'nin fesih kararına ve Türkiye'deki olası yeni barış sürecine atıfta bulunan Özer, davanın sadece bireysel bir hak arayışı olmadığını vurguladı:
“Bu dava, yalnızca bir belediye başkanının görevden alınması değildir. Bu dava, halkın anayasal hakkının, seçme ve seçilme özgürlüğünün sınandığı bir eşiktir. Dolayısıyla bugün burada verilecek karar, Türk İdare Hukuku açısından bir milat olabilir. Bu karar, yalnızca CHP’yi değil; iktidarı, muhalefeti ve barış sürecine inanan herkesi ilgilendiriyor.”
Özer, ayrıca kayyum uygulamasının barış sürecinin en büyük tahribatlarından biri olduğunu ve bunun halkın devlete duyduğu güveni zedelediğini belirtti.
Erdoğan'dan Kayyım Açıklaması: Sinyaller Ne Anlama Geliyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "kayyım uygulamaları yeniden istisna olacak" açıklaması, Esenyurt davasının siyasal önemini daha da artırdı. Uzmanlara göre, bu açıklama yürütmenin, uzun süredir olağanlaştırdığı kayyım politikalarında geriye adım sinyali olabilir. Ancak bu tür bir dönüşümün yargı kararlarıyla desteklenip desteklenmeyeceği henüz belirsiz.
Özer’in avukatlarından Murat Sadak, bianet’e yaptığı açıklamada kayyum uygulamalarının Türkiye’de demokrasinin temel ilkeleriyle çeliştiğini belirtti:
“Henüz hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmayan, soruşturması dahi tamamlanmamış belediye başkanlarının görevden uzaklaştırılması, halk iradesine açık bir müdahaledir. Bu yalnızca bireysel değil, anayasal bir krizdir. 674 sayılı KHK ile getirilen düzenlemeler, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 45. ve 46. maddeleriyle birlikte halkın egemenlik hakkını işlevsizleştiriyor.”
Sadak ayrıca, mahkemeye sunulan başvuruda Anayasa Mahkemesi'ne somut norm denetimi talep ettiklerini de açıkladı.
Demokrasi Nöbeti: Mahkeme Kararı Bekleniyor
Mahkeme, davaya ilişkin kararını 15 gün içerisinde açıklayacağını beyan etti. Taraflara tebliğ edilecek bu karar, yalnızca Ahmet Özer için değil; İstanbul’dan Hakkari’ye kadar seçilmiş temsilcilerin hukuk güvenliği için de belirleyici olacak.
Davaya yön veren temel argümanlar arasında, halkın egemenliğinin yalnızca sandık yoluyla devredilebileceği görüşü öne çıkıyor. Avukat Sadak’ın şu sözleri bu durumu özetliyor:
“Unutulmamalıdır ki demokrasi, yalnızca seçim günüyle sınırlı bir tören değildir. Seçilen temsilcilerin görevde kalması da halkın anayasal hakkıdır. Sandıkla gelen, ancak sandıkla gider. Atama, halk iradesinin değil, idari vesayetin aracıdır.
Türkiye, kritik bir dönemeçte. Esenyurt davasında verilecek karar; yalnızca Ahmet Özer’in özgürlüğü ya da görevine iadesiyle sınırlı olmayacak. Bu karar, demokrasinin işleyip işlemediği, hukukun siyasetten bağımsız kalıp kalamayacağı ve barış sürecinin yeniden inşa edilip edilemeyeceği gibi büyük sorulara da yanıt verecek. Çünkü meşruiyetin kaynağı halktır. Sandıkla gelen, talimatla gönderilemez.”
Esenyurt davasında verilecek karar, Türkiye'nin demokrasi ve hukuk devleti olma yolunda önemli bir sınav niteliği taşıyor. Mahkemenin vereceği karar, sadece Ahmet Özer'in geleceğini değil, tüm seçilmiş temsilcilerin hukuk güvenliğini etkileyecek. Bu kritik süreçte, hukukun üstünlüğüne ve halkın iradesine saygı duyulması büyük önem taşıyor.