Eğitimde Yaprak Dökümü: 2024-2025'te Neler Kaybettik?
Gündem

Eğitimde Yaprak Dökümü: 2024-2025'te Neler Kaybettik?


24 June 20255 dk okuma5 görüntülenmeSon güncelleme: 24 June 2025

2024-2025 eğitim öğretim yılı sona erdi. Karneler dağıtıldı, vedalar yapıldı, öğretmenlerin yorgunluğu ve öğrencilerin belirsizlikle karışık sevinciyle bir yıl daha geride kaldı. Peki, bu yıl eğitimde neleri başarabildik? En önemlisi, neleri başaramadık? Eğitimde yaşanan sorunlar ve çözüm önerileri bu yazıda.

Eğitimde Görünen ve Görünmeyen Gerçekler

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) istatistiklerine göre başarı oranları yükselmiş, ders kitapları dağıtılmış, öğretmen atamaları yapılmış gibi görünüyor. Ancak sınıf içindeki gerçekler bu verilerle örtüşmüyor. Öğrenciler derslere ilgilerini kaybetmiş durumda. Z kuşağı, müfredatın dayattığı kalıplara uyum sağlamakta zorlanıyor. Öğretmenler ise ölçme ve değerlendirme yükü altında eziliyor.

  • Öğrencilerin motivasyon eksikliği
  • Öğretmenlerin artan iş yükü
  • Fırsat eşitsizliğinin derinleşmesi

Okulun, merak duygusunu destekleyen bir ortam olmaktan çıkıp sadece sınavlara hazırlayan bir kuruma dönüşmesi, eğitimdeki en büyük sorunlardan biri. Kırsal bölgelerdeki okullar ile büyük şehirlerdeki özel okullar arasındaki farklar giderek artıyor. Dijital imkanlar, rehberlik hizmetleri ve sosyal etkinlik olanakları gibi konularda yaşanan eşitsizlikler, fırsat eşitliği ilkesinin sadece bir slogandan ibaret olduğunu gösteriyor.

Öğretmenlerin Tükenmişliği ve Mesleki İtibar Kaybı

Bu yıl, öğretmenlerin mesleki itibarı açısından da zorlu geçti. Öğrenci ve veli baskısı, sosyal medyada öğretmenlere yönelik olumsuz paylaşımlar, atanamayan öğretmenlerin sayısındaki artış ve geçim sıkıntısı, öğretmenliği idealizmden uzaklaştırıp tükenmişliğe sürükledi. Öğretmenlerin söz hakkının kısıtlandığı ve eğitim politikalarının merkezinde yer almadığı bir sistemin kalıcı başarılar elde etmesi mümkün mü?

Öğrenciler test kitaplarıyla boğuştu, deneme sınavlarıyla yarıştı ve her gün üzerlerine daha fazla stres yüklendi. Ezberlediler, kodladılar, puanlar ve sıralamalar uğruna sosyal yaşamlarından, çocukluklarından ve hatta bazen kimliklerinden vazgeçtiler. Ancak şu soru sorulmadı: Bu çocuklar gerçekten düşünebiliyor mu? Kendi fikirlerini özgürce ifade edebiliyorlar mı? Sorgulamanın, eleştirmenin ve farklı bakış açıları geliştirmenin değerli görüldüğü bir ortamda mı yetişiyorlar, yoksa sadece "doğru cevap A şıkkıdır" ezberinin hakim olduğu bir sistemin içinde mi kalıyorlar?

Eğitimde Neler Yapılmalı?

2025-2026 eğitim yılına hazırlanırken sadece takvimlerin değişmesi yeterli değil; eğitim anlayışımızın da köklü bir dönüşüm geçirmesi gerekiyor. Eğitimi sadece sınav başarılarına, not ortalamalarına veya istatistiksel verilere indirgemek, insanı göz ardı eden bir yaklaşım. Yeni dönemde, öğretmeni merkeze alan, mesleki saygınlığını koruyan ve destekleyen, öğrenciyi sadece dinleyen değil aynı zamanda anlayan bir sistem kurulmalı. Köydeki bir çocukla şehirdeki bir çocuğun eğitime erişimi, olanakları ve hayalleri eşitlenmediği sürece fırsat eşitliği sadece bir temenni olarak kalır.

Eğitim politikaları teknolojiye yatırım yaparken, aynı oranda insan ilişkilerine, değerler eğitimine, duygusal ve sosyal gelişime de yatırım yapmalıdır. Çünkü nitelikli eğitim sadece bilgiyle değil, sağlıklı bir okul iklimi ve insani bağlarla mümkündür. Aksi takdirde her eğitim yılının sonunda aynı cümleleri tekrarlar, aynı yorgunlukları konuşur ve değişmeyen sorunlarla yüzleşmek zorunda kalırız. Gerçek değişim anlayışla başlar; şimdi o anlayışı inşa etme zamanıdır.

Bir yıl daha sona erdi. Ancak soru şu: Geride ne bıraktık? Yorgun düşmüş öğretmenler mi, geleceğe inancını yitirmiş öğrenciler mi, yoksa şeklen ilerleyen ama içerik olarak eksilen bir eğitim mi? Eğitim sistemindeki sorunların çözümü için herkesin sorumluluk alması gerekiyor.