Şehrin ışıltısı bir ay öncesine kadar bambaşkaydı. Gündem yoğun, olaylar üzücü... Aşk meşk yazıları bile yazmak zor geliyor. Ama bu seferki konu farklı: Günümüz ilişkilerinde değişen roller!
Prensesleşen Erkekler, Erilleşen Kadınlar: Yeni Bir Trend mi?
Toplumsal rollerin tartışıldığı bu günlerde, "prensesleşen erkekler, erilleşen kadınlar" gibi yeni kavramlar ortaya çıktı. Kadınlar güçlü, savaşçı ve kararlı olurken, erkekler kırılgan, beklenti dolu ve nazlı bir hale bürünüyor. Peki, bu değişim ne anlama geliyor?
Kadınlar neden "maskülen" olmaya zorlanıyor? Sürekli güçlü görünmek, duygularını bastırmak ve "ilgisiz" rolü oynamak zorunda mı kalıyoruz? Erkekler ne oldu da ilgi görmek isteyen, onay bekleyen, şımartılmak isteyen bireylere dönüştü?
Eskiden bir ilişkide ilk mesajı erkek atardı. Randevuyu o planlardı, hediyeyi o düşünürdü. Şimdi ise kadın yazmazsa sessizlik hakim. İlişki nereye gidiyor sorusunu soran, sevgiyi yöneten, ilgiyi sürdüren hep kadın oluyor. Erkek ise "akışına bırakalım" diyor.
- Kadınlar artık partner değil, terapist, koç, stratejist ve sabır taşı!
- Erkekler ise ilişkilerde giderek daha fazla "prenses"leşiyor.
İlişkilerde Kavuşma mı, Kurtulma Mücadelesi mi?
Açıkça soruyorum: Bir ilişkide artık kim kimi tamamlıyor, kim kimi taşıyor? Kadınlar eril enerjiyle var olmaya çalışırken, erkekler dişil alanda konfor arıyor. Bu tablo gerçek bir "ortaklık" mı?
Bir kadın sevgi gösterdiğinde "çok üstüme geliyor" oluyor, geri çekildiğinde "beni artık sevmiyor" oluyor. Ne yapsak eksik, ne yapsak fazla...
Bu Yeni Rollerde Mutlu muyuz?
Belki de sormamız gereken en önemli soru şu: Bu yeni rollerde gerçekten birileri mutlu mu? İlişkilerde yaşanan bu değişim, aşkın doğasını nasıl etkiliyor? Söz sizin canlarım!
Günümüz ilişkilerinde yaşanan bu rol karmaşası, tarafların beklentilerini karşılamakta zorlanmasına ve mutsuzluğa yol açabiliyor. Kadınların güçlü ve bağımsız olma isteği ile erkeklerin duygusal ihtiyaçları arasındaki dengeyi bulmak, sağlıklı bir ilişki için kritik önem taşıyor. Belki de bu yeni dönemde, geleneksel rolleri bir kenara bırakıp, her bireyin kendi özgün kimliğiyle var olabileceği, eşitlikçi ve anlayışlı ilişkiler inşa etmek gerekiyor. Aksi takdirde, "kavuşma" değil, "kurtulma" mücadelesi veren mutsuz çiftlerin sayısı artmaya devam edecek.